İstersen gel bir beş dakika ölümü düşünelim… Ama senin ölümünü nasıl mı?
Şöyle:
Düşün ki hiç hesapta olmayan, hep ertelediğin, ÖLÜM; Sana genç yaşta geldi… Eve haber verdiler eşiniz babanız veya çocuğunuz hakkın rahmetine kavuştu…
Aldılar seni sana özel tek kişilik odaya güzelce sessizce ama buz gibi bir otamda ağırladılar…
Morgdasın… Soğuk buz gibi bir mekân… Birazdan sevdiklerin başına üşüşüp ağlayacaklar…
Beyaz kefenin başucu en yakının tarafından açılıyor… Seni gören fenalık geçiriyor… Sana can veremiyorlar… Sen morgda bir kişilik yeri işgal ederken boyuna göre küçük yatağın (kabrin) çoktan hazırlanmış… O geceyi tüyleri diken diken eden yerde geçirirken sıcacık yatağın korku salacak evdekilere… Rahmetlinin yatağıydı diyecekler… O odan korku salacak…Ölümün birçok kişiye kısa zamanda unutacakları önemli dersler verir… Ölümünle kimi dul kalacak, kimi yetim… Kimine evlat acısı tattıracaksın, kimine adını koyamadığımız koyamayacağımız acılar…
Sen hala o soğuk yerdeyken cenazenin kılınacağı camii ve kılınacak namaz vakti belirlenmiş ve kısa bir zaman diliminde yakın çevrene bildirilmiştir… Cepten arayanlara şu ses ne güzel mesaj verirdi:
“Aradığınız kişiye ulaşılamıyor… Lütfen tekrar denemeyiniz. Ona artık ulaşamazsınız… O artık dünyalı değil… Lütfen numarasını silin…”
Numaran anında silinir… Telefonlardaki numaran ölüm kokar… Sen morgdayken ölüm ve ölümün konuşulacak evlerde…
Ne kabare programları güldürür ne de savaş görüntüleri üzer… Gündemde yalnızca sen varsın! Ölümün var…
Şu konuşmalar çok işitildi:
_ Acaba sıra kimde?
_ Senden sonra acaba kimin adı okunacak?
_ Daha dün görüşmüştüm!
_ Hala inanamıyorum!
_ Demek ki ölümün yaşı yok!
_ Bir gün biz de öleceğiz…
Ve sabah olur…
Dünyada bir gün bile kalmana razı olmazlar… İlk kez varlığın sıkıntı verir… Sen hala oracıktayken GASİLHANE kapısına adın yazılır… Orası ne hamamdır ne de evindeki banyo… Ömürde bir defa yıkanılan bir yerdir orası…
Buz tutmuş bedenin sıcak sular altında çözülürken tenine dokunanlara unutamayacakları bir ürperti verirsin… Ve ölümünden sonra ikinci durağın olan tahtadan yapılmış bir binek kapı önünde seni bekliyor… Ömürde bir defa binilen tek binektir o… Ve en fazla iki üç kişinin yardımıyla cansız bedenin tabuta koyulurken kılını dahi kıpırdatamayacaksın…
Yine ömründe ilk ve son kez bineceğin bir araba sana özel senin emrine verilmiş… Ve yola REVAN oluyorsun… Canlılar arasında kıvrıla kıvrıla ölüm dansı yaparak en azından belki hiç gitmediğin belki günde 5 defa gittiğin belki de sadece Cuma namazı kıldığın belkide bayramdan bayrama gittiğin camiye geliyorsun… Daha doğrusu getiriyorlar…
O kalabalıkta tek ÖLÜ sensin… Ve sana MEFTA muamelesi yapacaklar… Çünkü sen ölmüşsün… MUSALLA TAŞI Taşların en ürperteni! Taşların en acımasızı! Taşların en soğuğu!
Senin için toplanan kalabalık, öne geçmen için yol açıyor… Ve o taş kim bilir kaçıncı konuğunu ağırlıyor! Ne ölüler geldi geçti o tezgâhtan!
Senin oradaki varlığın bir sünnet namazına vesile… Kılınan namazdan sonra; Rahmetliyi nasıl bilirdiniz? Sorusuna seni tanıyan da tanımayanda iyi bilirdik derler. İşlediğin günahları gözlerinin önüne getirdiğinde iyi ki bilmiyorlar dersin…
Ürperttiysem bana kızma! Bu, senin, dünya hayatına yeni bir bakış açısı yakalaman içindi EY BU YAZIYI OKU’yan kişi…
Çünkü ölümü düşünmek daha az hata yapmanı sağlar daha az canlıları kırmana yarar tabiki ders çıkarmak istersen…
Sevgi ve saygılarımla